Yatağına koyup kendi kendine uyumayı öğrenmesinden geçtiğim doğruydu da, en azından ayağımda sallanmayı bırakabilmesi bile lütufların en büyüğü olacaktı.
Çünkü uyutmaya çalışma süresi uzadıkça, ağrıyan bacaklarımın ve belimin acısını bir ben biliyordum tabi, sıpa nereden bilecekti?
En son, geçen günlerden birinde yaşanılan bir ağlama krizi sonrası “artık bitti, seni ayağımda sallamayacağım” diye söylenince, kendi verdiğim sözün arkasında durmaya karar verdim.
Hani ben de inat bir kişiliğim ama bir yandan da vereceğim sözü tutamamaktan korkuyordum. Zira bu uyku eğitimini kendince envai çeşit yöntemle uygulamaya çalışmış, ancak eline gözüne bulaştırmış birisiydim neticede.
Sahi denemediğim yöntem kalmayınca el mecbur ayağıma aldığım çocuğa, sihirli bir değnek mi değecekti de sallanmadan uyuyacaktı?
Söz verdiğim günden sonraki 2-3 gün benim yerime babası uyuttu. O da açıkçası benim onu sallamadan nasıl uyutabileceğimi düşünüyor ve onu ağlatmamı istemiyordu. E ağlamasındı yani, ben ne yapayım?
Daha önceki birkaç uyutma denememde, eline yastığı alarak, “Annesi dandiiii yapsana” (anne bana ninni söyle ve beni sallayarak uyut demek istiyor) diye mızmızlanırken, ayaklarımın ucuna yastığı yerleştirip, kendini bacaklarımın üstüne sallanmak üzere bırakıvermişti.
O gün gelip çatmıştı işte…Sonunda benim yatırma günümdü…(Burada arka fonda bir gerilim müziği olsa iyi olacaktı.)
Sonrasındaki çözüm oldukça spontan gelişti aslında… Elime yastığı alıp yatağa doğru geçtim, kendisi de pıtı pıtı peşimden geldi.
Yalnız arada bir anekdot geçeyim…
Ayağımda uyutsam bile, zaman zaman “ben yatcaam” deyip sallama seansının ortasında, yastığı ayaklarımdan çekip alarak, yatağın diğer ucuna yüzükoyun yatıyordu. Yanına benim de gelip yatmam ve parmaklarını tutmam şartıyla elbette…
Demek ki ucundan azıcık da olsa sallanmadan uyumaya hazırdı ?! Olabilir miydi?
Ben de bu durumdan “yürüdüm”…
İyi de,onu yatakta uyutana kadar sessiz sakin nasıl tutacaktım ki? Eğer sallamazsan, yatakta atlayan zıplayan ve kalkıp odada gezinen, bir de gevezelik ederek kendi uykusunu kaçıran bir çocuktu…
Onu ayağımda sallarken, gündüz okuduğumuz “Mutlu Suaygırı” kitabının masalını karanlıkta sözlü olarak anlatıyordum. Çok keyif aldığı bu masalı ısrarla anlatmamı istiyordu. Hatta kendisi rüyalar alemine dalana dek, masalı tekrar tekrar anlattığım bile oluyordu.
Ben de uykunun altın vuruşunu, sevgili su aygırı ile yapmaya karar verdim…
“Bir zamanlar, su aygırı olduğu için hiç mutlu olmayan küçük bir su aygırı varmış.” diye başlayan hikayeyi…
“Bir zamanlar uyumayı çok seven küçük bir su aygırı varmış” olarak değiştirdim…Birden dökülüverdi ağzımdan…
Baktım sesi çıkmadan beni dinliyor…hiç ara vermeden devam ettim.
Çünkü anne olmak, çok hızlı masal uydurabilmekti de…Bak uzman gibi konuştum…
İlk cümleye uyumayı çok seven su aygırından giriş yapınca, sonrasında ona uyutmayı çağrıştıracak her şeyi hikayenin içine kattım…
Araya da subliminal mesajlardan bir demet yapıyordum…
“Su aygırı akşam olunca, çok geç olmadan uyurmuş” > Erken yatıyoruz, geç yatmıyoruz, senden önce ben sızıveriyorum yatakta çünkü…
“Annesi yatmasını söyleyince, su aygırı annesini hiç üzmeden yatağa gidermiş.“ > Yatmadan önce ağlayarak, direnerek yatma rutinini eziyete dönüştürmüyoruz.
“Su aygırı, annesinin yanınaa uzanır, anlattığı masalı sessizce dinler, çok geçmeden uykuya dalarmış” > Sürekli yatakta hoplayıp zıplayıp, arada bir de kalkıp evi turlamıyoruz, yatağımızda mışıl mışıl uyuyoruz.
“Su aygırı gece boyunca HİÇ UYANMAZ, uyansa da ağlamaz, sessizce uykusuna devam edermiş” > Artık gece boyu kesintisiz uyuyoruz, yani inşallah…
Bu öğüt ve bilinçaltı ziyaret cümleleri, her gece doğaçlama şekilde değişiyor… Masalı ana öyküyü koruyacak şekilde kafamdan uyduruyorum.
Uyumaya direnme süresi uzayınca, “Minik su aygırı uyudu annecim, artık sen de uyusan” diyorum, itiraz cümlelerinden çok bir kabulleniş seziyorum sanki…
Gerçi geçenlerde kitabın içinde geçen “Su aygırı olmak istemiyorum yo, yo, yooo” şarkısını kendisi değiştirerek -uydurma işini de anasından kaptı herhalde-
“Su aygırı uyumak istemiyormuş, yo yo yo” dedi mi…Dedi…
Küçük dilimi yutmakla birlikte, hiç duymamış gibi davranarak su aygırı masalına devam ettim…
Beni dinlemezse, su aygırının bizzat böyle davrandığını anlatıyorum…Yani “ben demiyorum oğlum, su aygırı öyle yapıyormuş” hesabı…
Sonradan fark ediyorum ki benden çok su aygırının sözü geçiyor…Heyhat…
Olsun kimin uyuttuğunun önemi yok…Ha annesi, ha su aygırı…
Su aygırından sıkılırsa, “Mutlu Bir Gün” kitabındaki tavşana sardıracağım…
Hayvan dostlarımız sağ olsun…
Foto : http://tr.freeimages.com/photo/hippopink-1407599
Siz de fikrinizi belirtin