20151129143229_IMG_6941-01

Ben küçükken yere düşsem annem kaldırmazdı beni.  Elimden tutsa diye gözünün içine bakardım ben de. Hatta biraz bekler, inceden mızıldanırdım ki “oy bi’tanem düştün mü seeen” diye gelip kaldırsın.

Nerdee…

Naz amaçlı duygu sömürülerim işe yaramamış olacak ki, annem “canım bir şey yok, hadi kalk bakalım” diye bir de doğrulmamı beklerdi.

Ay ne sinir olurdum!

El âlemin anaları, çocukları gık dese yerden kaldırırken, benimki bir de tepeden “hadi bakiiim” diyordu!

Baksana ne kadar yer etmiş içimde hala unutmamışım, hayat…

Büyüdüm, anne oldum… Ve hak verdim yaptığı hareketin doğruluğuna…

Çünkü artık oğlum düştüğünde ben de aynı şeyi yapıyorum… “Hadi annecim sen kalkabilirsin”, diyorum… Kalkıyor…Neşe içinde devam ediyor oynamaya kaldığı yerden…Ben memnun, yavru memnum ama birileri hiç değil!!

Dışarıda benim bu halimi gören özellikle annem-yaş-grubu-teyzeler, kınama dolu bir “cık cık” sesi çıkarıveriyorlar kafalarını öte yana çevirerek.

Evet düştüğünü görüyorum, sağlığını tehdit edecek bir sonucunu görmedikçe çok da müdahil olmadığım doğrudur.

Bebekliğinden beri bu şekilde gördü. Düştüğü zaman ağlamadan az önce, tepkimizi görmek için bize bakardı. Biz de “aaaa düştün mü annecim, hoop yaptık bak, hadi kalk bakalım aferin sana”, hoppa-zıppa falan-filan derken çocuk pek de ağlamadan kalkmış olurdu.

Şimdi o da bu duruma alıştı.

Erken yürümesinden ötürü çok sık düşen bir çocuk olduğu için düştüğü zaman, hiç bir şey olmamış gibi kalkıp yoluna devam ediyor çoğu kez…

Millet de beni izliyor “ne kadar gamsız” diye… Evet, ben çok gamsız (!) bir anneyim…

Hareketli çocuk pek çoğu gibi, koltuklarda atlayıp zıplamak istiyor,  hatta çoğu kez yükseklerden atlıyor. Arada bir hafiften yüreğim ağzıma gelir gibi olsa da bırakıyorum… Başka türlü enerjisini dışarı atmasını nasıl sağlayabilirim?

Tabii ki bu mama sandalyesinin tepsisine basıp yere atlamasını öylece seyredeceğim anlamına gelmiyor…

Benzer hareketleri parkta yaptığı zaman “yapma atlama, düşersin” diye bağırıyor teyzenin biri… Ben bir şey söylemediğim zaman vurdumduymaz bir anne oluyorum çünkü…

“Koşma evladım” diyen teyzeler… N’apsın, sizin gibi ağır ağır yürüsün mü?

“Gel otur bakayım şöyle, çok yoruldun” diyen hanımlar,  adı üstünde çocuk o çocuk, sizin gibi oturmaz, oturamaz, yani fıtrata ters…

Kendisi yemek istediği zaman ben bir şey söylemiyorsam, bir şey biliyor olduğumdandır. “Kızım verme çocuğun eline, boğazına kaçar”, “alsana elinden, sen yedirsene” demenize gerek yok, kendisinin yiyebiliyor ya da en azından deniyor olduğunu annesi olarak biliyorum…

Çocuğumu o an benim yedirmemem, onunla ilgilenmediğim anlamına gelmiyor… Döke saça olsa da bırakayım kendisi yemeye alışsın anlamına geliyor.

Evde yere düşen yiyeceğini alıp tekrar yediriyorum… Evet, bünyesi mikroplara alışsın, çok da steril büyümesin istiyorum… Benim bu hareketimi “ayyy, yere düşmüş pis şeyi çocuğa mı yediriyorsun” dediklerinde açık söyleyeyim çok da umursamıyorum… Çamura düşmüyor ya…

Geçenlerde ismi lazım değil birisi,  “ay evi de acayip dağıtmış, her yeri de karıştırıyor,  valla ben çocuklarıma asla müsaade etmezdin, hele bana bir yapsaydı da bak ne oluyordu ” tarzında bir şeyler söyledi.

Susmadım… Cevap verdim… Ne olduğu önemli değil… Aslında beni anlayacağını da düşünmüyordum… Konu öylece kaldı ama ben onun gözünde muhtemelen pek geniş (!) bir anneydim… Olsun…

Çocuğun her davranışını kısıtlayarak, bal-dök-yala eve sahip, çocuğunun üstü başı akça pakça olsun diye didinen bir anne olmadım hiç…

Onun hareketlerine ya da yaptıklarına ses çıkarmayarak, rahat bir anneye çıkacaksa adım, varsın çıksın…

Onunla elbette ilgileniyorum, ama onu sıkıp bunaltmak, onun özgürlüğünü kısıtlamak, ona sürekli sınır koymak değil istediğim… Bu da benim anneliğim değil…

Kendinden emin, kendini rahatlıkla ifade eden, kuralları bilen ama sıkboğaz edilmeyen bir çocuk yetiştirmek istiyorum…

Pamuklara sararak büyütmüyorum onu…

Hımmm, şimdi baksana, ben ne kadar vurdumduymaz bir anneyim ama değil mi?