20160529_120407

Oğluma müdahale etmem gerektiği zaman, daha ağzımı dahi açamadan söylemek istediklerimin hava boşluğuna yayıldığı zaman dilimi… Büyüklerin ya da bilumum yabancıların yanında olduğumuz an…

Ne zaman çocuğun yarattığı bir kriz durumu oluşsa, anında olay yerine intikal ediyorlar. Tepki süreleri 2ms’nin bile altında olduğu için, uykusuz anne beynine sahip olan ben, duruma biraz geç dâhil oluyorum haliyle. Sonrasında iş işten geçmiş, kriz çoktan büyümüş oluyor.

Şöyle düşünelim: Evladımın huyunu, suyunu en iyi benim bilmem gerekiyor, öyle değil mi? Çünkü annelik çok içgüdüsel bir durum, onun neden ağladığını, neye sinirlendiğini veya neye ihtiyaç duyduğunu anlayabilecek en yetkili mercii benim. Evet, benim elbette, ne sandınız, annesiyim bugüne bugün.

O halde, yerde tepinip ağlamaya başladığı zamanlarda bana biraz müsaade eder misiniz?

Belki gözünüzden kaçmış olabilir ama o, duygularını çok yoğun yaşayan bir çocuk. Bir an, sevindiği bir durum için kahkahalarıyla ortalığı çınlatırken, onu rahatsız eden bir durum olduğunda tüm şiddeti ile kendine zarar verircesine gözyaşları içerisinde ağlayabiliyor.

Keşke mümkün olsa da; sen duruma karışmadan evvelki, o saniyenin onda biri zaman diliminde, bazı şeyleri anlatabilsem sana. Anlatabilsem de sen, “hımmm, sizin oğlan da pek şımartılmış”,”istediği olmayınca hemen mızıklanıyor”,ee, çocuk dediğin birisinden korkacak”, “biz şaplağı yedik mi susardık” minvalinde söylemlerine başlamasan.

Mesela, “bu oğlan kolik bir bebekti teyze, ilk 3 ay saatler boyunca ağlama krizlerine girerdi” diyebilsem; “ – hassas çocuk kendisi -high-need-baby diyorlar(bu İngilizce kısmını içimden diyorum tabi) – lütfen üzerine gitmeyin, bırakın biraz sakinleşsin” diye anlatabilsem. “2 yaş krizlerine girdi, ne söyleseniz tersini yapmak, kendisini ispatlamak isteyecek; biraz kendi haline bırakın, ağlamasına izin verin” diye anlatabilsem derdimi… Keşke…

Oğlum, kendini yerlere atıp topuklarını vura vura ağlarken, bir ihtiyacı için ağladığını belli ederek gözümün içine bakıyor aslında. Belki baş başa kalsak, ya da o an susup, sadece benim konuşmama izin verseniz, kriz bu kadar da büyümeyecek muhtemelen.

Lakin hepiniz, birbirinden tamamen alakasız cümleleri ayrı birer ses perdesinden sıralarken, onu susturmayı başaramıyorsunuz. Aksine, yarattığınız gürültü kirliliği onun kafasını daha çok karıştırıyor, daha çok ağlamasına neden oluyor.

Oğlan var gücüyle haykırarak ortamın ses düzeyini yükselttiği zaman, emin olun ki sakinleşmesini en çok ben istiyorum. Ancak sizin yapmayı düşündüğünüz şekilde değil… Çocuk bağırıyor diye siz de yabancı turistlere dert anlatmaya çalışır gibi ondan daha yüksek sesle bağırmasanız, hani -çok şükür- duyma problemi yok… Eh artık bebek de değil, sizi rahatlıkla anlayabilir durumda.  “Sen neden böyle yapıyorsun bakiiiiiiim?!!!”, “Ne oldu şimdi, az önce sesin çıkmıyordu!!!”, “Tabi anneyi görünce şımardın hemen!!” diye parmak sallayıp çocuğa karşı bağırıyorsunuz, peki tamam … Çocuğun birden yerinden doğrulup “hakikaten ya, ne kadar ayıp ettim şimdi, dur hemen susayım” demesini mi bekliyorsunuz gerçekten?

Baktınız susmadı, hemen ikinci ve size göre en etkili yöntem olan tehdit metoduna girişiyorsunuz. Şimdi ben mükemmel anne filan değilim, “yemek yemezsen Heidi’yi izleyemezsin”, “üstünü giymekte diretirsen parka gidemezsin” gibi cümleleri ben de söylüyorum dudağımı ucundan ısırarak. Yalnız, hiçbir zaman çocuğuma “sus, ağlama bakiiiim, ağlayan çocukları köpek ısırır”, “bak iğneci geliyor, sana cıs yapacak”, “polis geliyor, götürecekmiş seni”, “şimdi canavar geliyor” diye sözüm ona korkutacak ve TRAVMA yaşatacak cümleleri ASLA kurmuyorum. Kusura bakmayın, sizin de kurmanıza göz yumamam. İşte o zaman içimden çıkan panter misali çocuğun üzerine sarılarak “hayır, öcüyle, polisle, iğneyle çocuğu korkutmuyoruz ama LÜTFEN” diyorum sonunda.

Bir de çocuğu bana düşman edecek gibi, “çok biliyor annen, hadi bakiim konuşmasın” diye seni benim elimden alıp çekiştirerek götürüyorlar, ben de öyle bir kalakalıyorum ya… Bak cümlenin bile sonunu getiremedim öyle yarım yani… Anneyi alçalt, anneye kabahat bul, çocuğun bilinçaltına “bu krizlerinin sebebi annen yavrum” imajını yerleştir, sorunu da çözdüğünü zannet, oh ne ala…

Sen sadece anı kurtardın sevgili büyük, önümüzdeki krizlerle yine bu anne uğraşacak… Bir de sürekli gelip onu kurtaracak, istediklerini yapabilecek birilerini bekleyecek bu “tatlı” çocuk… Şimdi sorunu çözmüş mü olduk?

Hani, ev ortamında krizleri atlatmak nispeten daha kolay olabiliyor. En azından, onun dikkatini oyunlara, sevdiği oyuncaklarına ya da birlikte güreşmek, gıdıklamak gibi ten temasıyla başka yöne çekebiliyor, onu rahatlatabiliyorum. Yalnız, çok rica ediyorum, ben onun dikkatini dağıtmaya çalışırken siz de bir yandan kızarak ya da aksine o an hiç de ilgisini çekmeyecek bebek oyuncaklarını “aaa, bak ne varmış burdaaa!!! ” diye gözünün içine sokarak onu daha da çok sinirlendirmeyin. Neticede, tekrar başa dönüyoruz, olan bu.

Bir de bu sahnenin, dışarıda yaşanılanı var ki daha da içler acısı. Geçenlerde tatildeyken, oğlan bebek arabasında, kemerini çıkartıp sokağın ortasına atlamak istiyordu. Adada fazla sayıda araç dolaştığından, o an ne kadar ağlasa da onu aşağıya indirecek durumda değildim. Oğlan, çığlıkları ile sokakları inletirken, ben onu bildiğim şekilde sakinleştirmeye gayret ediyordum. Baktım ki ağlaması durmayacak, onu “ağlaman bitince konuşalım seninle” diyerek bir süre kendi haline bırakmak istedim. Çok zor ve sabır isteyen bir yöntem ve tabii ki her zaman işe yaramıyor ama ben de deniyordum. O sırada yanımızdan geçen orta yaşlı bir bayan, “kızım ne istiyorsa versene de sussa!!” dedi. İşte bu bayan bir cümle ile çözüm bulmuştu oğlumun sokak krizlerine. O an aklımdan türlü düşünceler geçti. Kim bilir, belki de oğluna bilerek eziyet çektiren bir kadındım onun gözünde, ya da beceriksiz bir anne. İkincisi de olabilirim, dedim ya “süper anne” iddiam yok sonuçta. Lakin zaten sokak ortasında ben de ecel terleri dökerken, bana bu kadar rahat söylenilmesi kanıma dokunmuştu.

Ne oldu sonuç olarak, ben sokak ortasında bir yandan kibarlıkla kem küm açıklamaya yapmaya çalıştım. Diğer yandan oğlum ağlamaya devam etti…

Özetle, her kafadan çıkan ses oğlumun sakinleşmesine yardımcı oluyor mu? Hayır…

En iyisi, biraz geri çekilip çözümü anneye bırakmak, değil mi?  Bir deneseniz…

Önerilerinizi ya da eleştirilerinizi bu kriz anlarına değil de, daha sakin zamanlara saklasanız bana daha çok yardımınız dokunabilir aslında.

Siz bir an evvel susması için daha çok bağırmak, tehdit etmek, söylenmek ve dahi dürtüklemek suretiyle çocuğu rahatsız ettikçe, onu da beni de daha çok geriyorsunuz. İşte o an, filmlerdeki meşhur kaza sahnelerine benzer replikle “çekilin, ben anneyim” diye sarılarak “merhem” olmak istiyorum evladıma.  Evet, “siz kaç tane çocuk büyüttünüz”, haklısınız belki, “biz giderken, siz dönüyordunuz bu yollardan” ama izin verin de biz de kendi ebeveyn- çocuk ilişkimizi yaşayalım.

Her kafadan çıkan ses armoni yaratmıyor işte,  bir süre sonra kakofoniye dönüşüyor. Sakinsek sakin- gerginsek gergin olma durumu var çocuklarda.

Hal böyleyken, olaylara müdahil olmadan önce annelerinin ellerine bırakalım çocukları. Özellikle kriz anlarında sakin kalan anneye “vurdumduymaz”, disiplin etmeye çalışan anneye “gaddar” yaftası yapıştırmayalım, n’olur.

Arz ederim.