işedönüş

Hamile kalmadan önce dahi planımı, ücretli iznimin bitimi sonrasında ücretsiz izin alabilecek şekilde yapmıştım. Çalıştığım işyeri, bu konuda diğer şirketlere nazaran avantajlıydı. Doğum izninde olan bazı arkadaşlarım, kendi tercihleri doğrultusunda, 6 ay ücretsiz izin alabiliyordu.  Ben de bu izin hakkımı kullanarak, bebeğimin yanında geçirebileceğim maksimum zamanı yaratmak istiyordum. Doğum öncesindeki izin haklarımı doğum sonrasına aktarmak istediğimden, doğuma 3 hafta kalana kadar çalışmaya devam ettim.

Yöneticime, ücretsiz iznimi de kullanmak istediğimi ilettiğimde, durumu anlayışla karşıladı.  Böylece, doğum öncesi izne ayrıldığım zaman, önümde 10 aya yakın bir süre olduğunu biliyordum. Bu da beni uzun zamandır hissetmediğim kadar ferahlatmıştı. Üniversiteyi bitirdikten birkaç ay sonra çalışmaya başlamış ve yıllardır aralıksız çalışan birisi olarak, bu izin bana rüya gibi geliyordu. Bir bebekle ilgileneceğim için dinlenebileceğim bir tatil izni gibi olmayacağını biliyordum elbette ancak olsun, işin stresini ya da yoğunluğunu düşünmeden sadece oğluma odaklanabileceğim bir dönem yaşayacaktım. Bundan dolayı da her zaman çok mutlu hissettim.

Berk doğduktan sonra, birçok çalışan annenin yaşadığı işe dönüş dramını yaşamaya başladım.  Gece gündüz 24 saatimi onunla geçiriyordum. Oğlumun ayrıca kolik ve reflü bir bebek olmasından dolayı çok zor ve çok yorucu zamanlar geçiriyordum ancak anne olmak çok güzeldi, bana göre dünyanın en tatlı varlığını büyütüyordum. Ücretli iznim biter bitmez, içimde ufaktan endişeler başlamıştı, iznin bir bölümünü tamamlamıştık.  Yine de sakin olmalıydım, şimdiden bunları düşünmemeliydim önümde 6 aylık bir süre daha vardı.

Ücretsiz izin alabildiğim için kendimi şanslı saymakla birlikte, 16 haftalık ücretli izinlerini doldurup, 3 aylık bebeklerini bırakıp işe dönmek zorunda kalan anneler için fena hale üzülüyordum.  Berk’in 3 aylık haline bakıyordum, sadece anne sütü ile beslenen ve annesinin sıcaklığına muhtaç minnacık bir bebek, nasıl ayrı kalabilecekti sabahtan akşama kadar benden? İlk 6 ay sadece anne sütü önerilirken, çalışan bir anne nasıl olup da sabahtan akşama bebeğinin ihtiyaç duyduğu miktarda sütü sağıp da o yokken evde hazır edebilecekti?  Çevremdeki birçok arkadaşım, sırf bu nedenle istemeden de olsa çocuklarına hazır mama vermek zorunda kaldılar.

En azından ilk 9 ayında onun yanında olabildiğim için kendimi teselli ediyordum ancak yine de 9 aylık dediğin varlık,  henüz herhangi bir “yaş” ile ifade edilemeyen bir bebekti. Zaman daraldıkça beni de sıkıntılar basıyordu. İşe dönmeyecek olan ya da zaten çalışmayarak bebeğine bakan arkadaşlara özeniyordum. İznimin bitmesine yakın haftalardan bir gün, eşim – aynı işyerinde çalışıyoruz- bana birlikte çalıştığımız bir başka arkadaşımdan haber getirdi.  Dediğine göre, şirketimizde bir de ekstra alabileceğimiz ücretsiz mazeret izni varmış ve doğum sonrası izin ile birleştirilebiliyormuş. Bu haberi alınca resmen havalara uçtum. Hemen yöneticimden izin aldım ve toplamda 2şer aydan 2 kez izin alıp iznimi 4 ay daha uzatma şansım oldu.  Bu şekilde, toplamda 14 ay izin alarak oğlum 13 aylık iken işe döndüm. En azından onu 1 yaşından fazla büyütmüş olarak işe döneceğim için biraz rahatlamıştım.

İşe dönüp dönmemekte yaşadığım kararsızlık beni günden güne geriyordu yine de. Eşimle, ailemle bu konuda defalarca konuşma yaptım. Aslında, maddi şartlara baktığımda zaten bugünün koşullarında dönmem elzem bir durumdu. Eşimin bu noktada bana gösterdiği destek için ne kadar minnettar olsam azdır, o bana her türlü durumda destek olacağını, çalışıp çalışmamanın benim kararım olduğunu, çalışmak istemiyorsam ne olursa olsun ailesinin maddi manevi yanında olacağını her zaman söylüyordu. Lakin o günkü koşullarda onu zorlamak istemedim. “İşe dönersen azından çalışan anne olmanın nasıl olduğunu da deneyimlemiş olursun, hiçbir zaman dönülemeyecek bir yolsa değilsin, tercihlerini her zaman değiştirebilirsin” demişti eşim.

İşe döneceğim günden önceki gece gözyaşları içinde uykuya daldığımı hiçbir zaman unutmayacağım. Oğluma anneannesi ve babaannesi dönüşümlü olarak bakacaklardı, bu nedenle en azından onu seven ve ilgilenen insanlarla baş başa bırakacağım için içim huzurluydu. Yine de onu sabah bırakıp giderken, akşama kadar yanında olamayacağım için içime taş oturmuştu adeta. Senelerdir çalıştığım işyerime geldiğimde sudan çıkmış balık gibi hissediyordum kendimi, o ilk gün aklım hep oğlumdaydı, tuvalete gidip gizli gizli ağlıyordum. Babaannesini arıyordum, o da aklım kalmasın diye beni arayıp her şeyin yolunda olduğunu söylüyordu. Arkadaşlarım ailem zamanla alışacağımı söylüyordu, iyi ama insan her şeye alışmak zorunda mıydı sanki?

Anneannesinde kaldığı zamanlarda, annem bana telefonda oğlumun resimlerini, videolarını gönderiyor, “Aklın kalmasın kızım, biz çok iyiyiz”  diyerek yüreğimi rahatlatmaya çalışıyordu. Dönem dönem gelgitler yaşamaya devam ettim, kimi zaman işle oğlum arasında dengeyi tutturabildiğim zamanlarda kendimi daha iyi hissediyor, içim daha rahat çalışıyordum.  Lakin çalışan bir anne olarak yorulduğum, ev-çocuk-annelik-eş olmak arasında sıkışıp kaldığım zamanlarda arkama bakmadan kaçıp gitme isteğim de çokça oluyordu. Öğlen arası dışarı çıktığımda, oğlum yaşlarında annesi ile birlikte bir çocuk görsem, içim eziliyor, vicdan azabı çekiyor, gözüme hücum eden yaşlara engel olmaya çalışıyordum.

Zannedilmesin ki stabil durumdayım, halen vicdan azabım, yapmam gerekenler, yapmak istediklerim arasında gidip geliyorum. Öyle özlüyorum ki bazen sanki kokusu burnumun ucuna geliveriyor,  elimden resminin olduğu telefonu dakikalarca bırakamıyorum bazen. Akşamın gelmesini ve ona sarılacağım anları iple çekiyorum. Ev işlerini de ikinci plana atmış durumdayım. Oğlum yatana kadar genel olarak hep onunla meşgul oluyorum, o mu bana daha muhtaç, yoksa ben mi ona bilemiyorum.  Gün içinde özlediğim kokusunu akşam eve gelince doya doya içime çekiyorum. En azından ben yanında yokken, onun mutlu ve rahatının yerinde olduğunu, onu seven insanlarla birlikte olduğunu bilmek, sızıma merhem oluyor.

 

Foto: pixabay.com