Anne olmadan önce ve sonra diye ikiye ayırabiliriz hayatlarımızı…
Bir “Yeniçağ biter, yakın çağ başlar” vakası olmasa bile, kendi kişisel “çağımız” için bir dönüm noktası olduğu aşikârdır.
Eşler arası ilişkimiz de bu, anne-olduktan-sonra” vakasının bir izdüşümüdür diyebilir miyiz? Uzman değilim ama bir uzman edasıyla diyebiliriz diyeceğim. Evet, bak dedim.
Evlenmeden önce tabir yerindeyse karı – koca olarak üstlendiğimiz rollerimiz de, anne –baba olarak dönüşüm geçiriyor.
Hem de ne dönüşüm ama…
Adeta bir Transformers durumu…
İstisnalar kaideyi bozmaz, aksi durumda eşiyle ilişkisi hiç değişmemiş olanlar olabilir diyeceğim de… Diyesim gelmiyor. Bence kaidemizi bozacak istisna yoktur…
Nasıl olacak ki o, eve her şeyiyle sana muhtaç minicik bir bebek gelmiş. Hatta bir de fazla çocuk da olabilir.
Evde anneanne ya da yatılı bir bakıcı dahi olsa, ilk aylarda yedi / yirmi dört senin bakımını, sevgini, sütünü bekleyen bir evlat/lar var.
İyi ki de var orası ayrı…
Zaten ilk aylarda bir nevi “aa benim bir eşim vardı dimii” durumu yaşayabiliyorsun. Nöbetleşe çocuk baktığınız, birlikte on dakika yemek yiyemediğiniz, en son ne zaman birlikte sinemaya gittiğinizi hatırlamadığınız zamanlardan bahsediyorum, bildiniz mi?
**
Bahsettiğim aşkın ya da sevginin azalması konusu değil… Kendime adıma söyleyebilirim ki hiçbirisinde eksilme olmadığı gibi, onun üzerine çok yakıştığını gördüğüm babalık ile ona duyduğum sevgi kat ve kat arttı…
Kastettiğim…
Birbirimize özel ve çok kısıtlı bile olsa çocuksuz zaman ayırabilmek…
Dışarı yemeğe çıkıyorsak, birimiz çocuğun peşinde masa masa dolaşırken, diğerinin bir başına yemek yemesi değil, baş başa sakin bir yemek yiyebilmek.
Birlikte çocuğu götüremediğimiz, sinema müze sergi gibi mekânlara gidip ardından oturup sohbetini yapabilmek.
Bir gün bile olsa çocuksuz bir tatil yapabilmek.
Akşam dışarıya çıkabilmek.
Hepsini geçtim, bazen evde bile canımız istediği an birlikte tembellik yapabilmek.
Bir Pazar sabahı uyandırılmadan, birimiz ya da ikimiz çocuk için erken kalkmadan birlikte geç uyanabilmek…
**
Çocuğumu her anne gibi öpe koklaya, hayran halde hem de çok fena seviyorum…
Anne olduğum ve evimde minicik bir mucize olduğu için kelimelere dökmekte zorlandığım hisler içindeyim…
Her zaman her vakit şükür doluyum…
Sadece insan, tam zamanlı anne-baba mesaisine girdiği zaman özlemini duyduğu duyguları yeniden yaşamak istiyor…
En çok özlediklerimden birisi de eşimle geçirdiğim sadece bize ait zamanlar…
Bazen bir günaydın bile diyemeden, işe giderken yanağına bir güle güle öpücüğü konduramadan gittiğim zamanlara üzülüyorum…
Çünkü bazen hayatımızda değiştirdiğimiz boyut, bize önceden ne olduğumuzu, kim olduğumuzu unutturuyor…
Bazen silkelenip “bir dakika yahu, anne baba olmadan önce eştik, sevgiliydik biz” diye kendimi şöyle bir sarsmak geliyor içimden…
**
Bir iki hafta sonra, annem sağ olsun, oğlumun doğumundan 27 ay sonrası ilk kez baş başa bir iki gün geçirebileceğiz galiba…
İnsan tıpkı eski günlerdeki gibi heyecanlanıyor…
Hele ki çevrenizde nadir bile olsa çocuğunuzu güvenilir, sevgi dolu ellere teslim edebiliyorsanız, ne mutlu size…
O zaman anne- baba olduğunun bilincinde olarak ama öncesinde bir çift, –bence halen daha birer sevgili– olduğunu da unutmadan minicik fırsatları değerlendirebilmek çok önemli.
Ve de aile mutluluğu için çok hayati…
Siz de fikrinizi belirtin