fish

Mini mini boyuna nazaran yarattığı büyük kaoslar var, itiraf edeyim kriz anlarında odanın bir köşesine geçerek ağladığım az olmadı.  Başa çıkamadığım zamanlarda, sürekli neyi yanlış yaptığımla ilgili kendimi sorguladığım zaman da…

Çocuk bu elbette, süs bitkisi doğurmadım lakin insan bir yerde nefes alamaz hale geliyor, çıkardığı krizlere verdiğim (ya da vermediğim) tepkilerin her zaman işe yaradığı da söylenemez.

Misal geçen hafta sonu en büyük krizlerimizden birisini yaşadık. Aslında insan zamanla alışıyor dense de, sinirler yıprandığı zaman verilen tepkiler çoğunlukla aynı oluyor, kızmamak için dişlerimi sıkarken patladığım zamanlar gibi…

İşte bu noktada anne zihnimin geçirdiği hafıza kaybı imdada geçiyor… Kısaca unutuyorum… Hepsini olmasa da birçoğunu…

Yarattığı sinir yıpranması, yorgunluk, tükenmişlik hali dipte bir yerde dursa da yüzeye çıkan genelde bu geçici hafıza kaybı hali oluyor…

İyi ki de böyle bir şey var… Yoksa nasıl başa çıkardım her gün tekrarlayacağını bildiğim zorluklarına? …Nasıl katlanabilirdim bu minik isyankâr ruha?  Her gün bu mücadeleyi verecek gücü nereden bulabilirdim?

Çünkü o kadar minik sebeplerim var ki…

Kendi minik bedeninin yarattığı tatlılığın farkında bile olmadan beni büyülediği halleri yüzünden hep bunlar…Ah Mine’l Annelik….

Nasıl?

Babasıyla işten döndüğümüz zaman; kapının önünde tempo tutup kendi etrafında dönerek yaptığı sevinç gösterileri

“Annesi beni ötsene (öpsene)” diyerek her iki yanağından, boynundan, hatta ayaklarından öptürerek kıkır kıkır gülmesi

Beni üzdüğünü anladığı zaman, sarılarak “annesi seni çok seviyorum ben” diyerek gönlümü alması

Sabah kalktığında, ilk önce annesi ile babasının nerede olduğunu sorması

Arabada giderken, gece uyurken, kucağımda otururken dahi parmaklarını parmaklarıma dolaması,  minicik ellerinin sıcaklığını hissettirmesi

Ağladığı zaman nazlı nazlı sokulması

Dudaklarını büze büze taklitler yaparak bizi güldürmesi

Müzik çaldığı zaman neşeyle dans etmesi

Cümle kurarken, kelimeleri toparlayamadığı zamanki sevimliliği ve gözlerini kırpıştırarak konsantre olmaya çalışırken bizi gülümsetmesi

Gece birlikte uyuduğumuzda yanağını yanağıma değdirip öptürmesi

Onu kucağıma almam için bana kedi gibi yalvararak bakması

Yapbozunu tamamladığında kendini alkışlaması ve yanındaki herkese tek tek seslenerek onların da alkışlamasını istemesi, bundan müthiş keyif alması

Gece uyutmaya çalışırken –elbette uyumamak için- hiç durmadan bıdı bıdı konuşması

Boyundan büyük ettiği laflarla bizleri dumura uğratıp kendine hayran bırakması

Okuduğu kitabın bacak boyu kadar olmasından ötürü, oturur durumda kitabın ucundan göründüğü ayakları

Keyifli olduğu zaman evde çınlattığı kahkahaları

ve daha neler neler…

İşte bunlardır bana her şeyi unutturan…

Gece olup da uyuduğunda, dünyanın bütün masumiyetini üzerinde topladığı minicik yüzüne bakarak nefesini dinlediğim anlardır…

Gündüzün telaşından ve gürültüsünden uzaklaşıp, gecenin sessizliğinde yüzüne düşen saçlarını düzeltirken sevip kokladığım anlardır…

Annelik gün içinde sıkça tekrar eden hafıza kaybıdır…

Sadece en güzellerini tazeleyip olumsuzluklarının unutturan…

İyi ki de…

 

Foto: pixabay.com