20160820_185714-01-01

Şeffaf bir perdenin ardından izler gibi izledim sanki başkalarının anneliğini…

Bilfiil analığı tatmayan bünyem için annelik, sadece gördüklerim ya da bana sunulan kadarı ile oluyormuş… Normal…

O kadar da basit bir mevzusu olmayan,  karmaşık ilişkiler bütünü vesselam… Cidden…

Bilinen ve bilinmeyen değerleri eşitliğin birer tarafına alarak çözülemeyen “PEK ÇOK bilinmeyenli denklem”miş meğerse…

Bize servis edilen annelik imajı ile gerçekte yaşananlar arasındaki uçurum, artık beni şaşırtmaktan ziyade edindiğim tecrübelerden olsa gerek, kıs kıs güldürüyor bile…

Bir duygu araştırması yapılsa mesela ne bileyim, anne olan ve henüz anne olmamış iki bayana,  reklam ya da dizilerdeki anneleri ve çocukları izletseler ve hislerindeki değişimleri işleseler?

Gözbebeklerindeki hareket bile bence bambaşka olurdu…

Buraya kadar “nasıl yani?” diyenlere… Şöyle…

Siz hiç bir bebek bezi reklamında, altı bezlenmesin diye çıplak popo ile koşturan ve ağlamaktan morarmış bir bebek gördünüz mü?

Çünkü reklamlarda kahkahalar ve agular eşliğinde; ev ortamına göre gayet güzel giyinmiş anne ile güle güle bezlenen bebekleri seyrederiz. Bizim evin gerçeğinde ise her bez değiştirme seansımız, bana tırnaklarımı yedirtecek gerginlikte geçer. Elimden bezi alıp, evin diğer odalarına koşturan ve bezlenmiceeeem diye ağlayan bir çocuk ve saçı başı dağılmış bir anne… Oo, dur bakayım, reklam bitti, e bizim evin bez reklamı biraz uzun elbette, tv’deki kadar kısa sürmüyor…

Sonra bilirsiniz, hazır mama reklamlarında, anne sütünün önceliğine vurgu yapmak için,  genelde emziren bir anne ile bebek görüntüsü geçer… Annesini huzurla emen bir bebek ve yavrusunu musmutlu seyreden bir annenin resmi ılık ılık içimize akar.

Gerçekte, emzirme anında bu anları biz de yaşarız lakin bir de perde arkası vardır ki biraz acıdır da… Annenin memesini tutmayı beceremediği için sinirlenen ve homurdanan bir bebek, emzirmekten göğüs uçları yara olmuş zavallı annedir bazen perdenin öteki tarafı…

Sütü gelsin diye her yolu deneyen bir anne,  zaman zaman emzik gibi kullandığı anneyi de yoran minicik bir bebedir bazense…

Reklamlarda, mamayı büyük bir iştahla yiyen bebeleri gördükçe çıldıran anneler biliyorum. Çünkü gerçekte, bebeğe o bir kaşık yemeği yedirebilmek için bir takla atmadığı kalan annelerdir onlar. Her öğünün kendisine kurdeşen döktürdüğü o annelerden bahsediyorum, tanıdık geldi mi?  Hani yeri geldiğinde yemek sonrası mutfağın duvarlarından dahi yemek kazıyan anneler?- Yazar burada kendine atıfta bulunuyor.-

Misal bakın dizilerdeki bebelere, hem bebeğin durumunu hem de çekimi kolaylaştırdığından olsa gerek, sürekli bir uyku halindedir bebecik… Annesi odasında mışıl mışıl uyuyan bebenin yanına usul usul yaklaşır,  başını sevgiyle okşar ve gülümsedikten sonra odadan çıkarak, gündelik hayatına devam eder.

Hâlbuki yatağına bıraktığın bebeciğin on dakika sonra ağlayarak uyanma ihtimali daha bir gerçektir… ve uyuttuktan bir on dakika sonra daha… ve bir on dakika sonra daha… Bütün gece uyumayan bebekle birlikte dinlersin genelde sabah ezanlarını…

Göz yakan/yakmayan şampuan reklamlarında şarkı söyleyerek bıcı bıcı yapan minikler vardır bir de… Banyoyu seveni olduğu kadar ağlayanı da çoktur, bilir misin?  Havluya sarınmayı ve üstünü giyinmeyi reddeden bir çocukla, banyo esnası kadar sonrası da pekâlâ zor olabilir. O anne çocuğu giydirene kadar kan ter içinde kalabilir de. Ve bir de… Bazı şampuanlar maalesef “göz yakmayan” değildir…

Seyirci ve müşteri kitlesi kazanabilmek için gerçek hayattaki anneliğin, senaryoya taşınmasını beklemiyorum elbette…  Lakin annelik işte, böyle trajikomik hikâyeleri de barındıran, replikleri ve senaryosu hikâyenin kahramanlarına göre değişen ve ön gösterimi olmayan, aralıksız bir sinema gibi. Bizim çevirdiğimiz filmler,  tv’lerdekinden birazcık (!) farklı işte…

Diyorum ya işte reklamları izlerken bi’ gülme geliyor…

Anneler anladı ben…

Olmayanlar için de… Yazıyı okudunuz zaten…