eq11

Duygusal Zeka eğitimine ait notlardan bahsettiğim dünki yazıma buradan ulaşabilirsiniz. Seminer notları tek yazıya yetecek uzunlukta olmadığı için bugünki yazımda devamını getireceğim.

Duygusal zekası yüksek insanların özelliklerinden bir tanesi de EMPATİ yeteneklerinin kuvvetli oluşudur. İnsanoğlunda empati kurmayı sağlayan genin bulunduğunu biliyor muydunuz?

  • “Kendini karşısındaki kişinin yerine koyabilmek”, “olayları onun bakış açısıyla görebilmek” diye tanımlayabileceğimiz empati, kaç yaşına kadar gelişme gösterebiliyor sizce?  Sadece 4 yaşına kadar.  Yani bir çocukta empati gelişimini 4 yaşına kadar desteklemeniz gerekiyor.
  • 8 yaşında empati gelişimi duruyor. 8 yaşındaki çocuk, kendisini dünyanın merkezinde zannetmeye başladığı döneme giriyor. 8 yaşından sonra, ergenliği dönemini de atlatınca birey olgunlaşmaya başlıyor.  Lakin, bazı insanlarda empati 8 yaş seviyesinde kalıyor. Her işte “önce ben” demeye başlıyor.

1999 yılında empatinin Türk toplumunda uygulanma oranı üzerinde bir araştırma yapılmış. Araştırma sonucunda,insanların %58’inin,  8 yaş empati düzeyinde kaldığı görülmüş.  Yani yaklaşık iki kişiden biri , “hep ben”, “önce ben”  diye düşünüyor.  Bugün aynı araştırma tekrar edilse,  bu oranın %65 oranına çıkılacağı tahmin ediliyor.

İşte bu noktada, çocuklarda empati kazanımını artırmanın;  ileride kendisine, ilişkide bulunduğu insanlara ve dolayısıyla topluma olan etkisinin önemini de görmüş oluyoruz.  Çocuğun ilk eğitim yuvasının anne- baba olduğu düşünülürse, bizlere büyük görevler düşüyor.

Beden dilinin önemi

Kişiler arası iletişimde inandırıcılık, söylenilen sözlerden çok, kullanılan beden diline dayanıyor.  Beden dilinin, kullanılan sözcüklere kıyasla 9 kat inandırıcılığı olduğu, bir başka araştırmanın sonucu olmuş.

İletişim Tarzları

İletişime geçtiğimiz kişilerin hangi iletişim tarzına sahip olduğunu anlamamız, sağlıklı bir iletişim için önemli. Şöyle ki; insanlar  görsel, işitsel ya da dokunsal iletişim tarzlarından birine sahiptirler.

Görsel iletişim tarzına sahip kişiler, zihinlerinde görsel düşünürler,  kişilerin yüzlerini çok iyi hatırlarlar ve gözlem yapmayı severler.  Duygularını yüz ifadeleriyle belli ederler ve insanlarla konuşurken göz teması kurmaktan hoşlanırlar..

İşitsel iletişim tarzına sahip kişiler, bir konuyu dinleyerek daha iyi anlarlar, kişilerin isimleri rahatlıkla hatırlarlar, uzun ve detaylı konuşmayı tercih ederler.  Duygularını, ses tonlarındaki değişimlerle belli ederler.

Dokunnsal iletişim tarzına sahip kişiler,  insanlarla el sıkışmak, sarılmak gibi temaslardan hoşlanırlar.  İsimleri ya da yüzleri değil, olayları ve duyguları hatırlarlar.  Duygularını beden dilleriyle belli ederler.

Olumlu mesaj verin, özellikle çocuklara

Zihin, olumlu mesajı daha iyi algılamaya yatkındır. Bu nedenle, karşı tarafa olumsuz mesaj içeren cümleler kurmak yerine, olumlu anlam içeren mesajları vermek daha iyi bir iletişim kurmaya yarayacaktır. Bunun en belirgin örneği çocuklarla olan iletişimimizde mevcuttur. Bir çocuğa “hızlı olma” yerine “yavaş ol” diye seslenirsek, çocuğun beyni olumlu mesajı daha iyi kavrayacak ve pozitif tepki verecektir.

Çocuklarla iletişim haline geçerken bir diğer önemli nokta, onlarla aynı göz hizasına gelecek şekilde konuşmaktır.  Fiziksel eşitsizliği ortadan kaldıran bu durum, çocukta “anlaşılıyor” olduğu duygusunu yaratacak ve olumlu bir iletişimi sağlayacaktır. 

Empatik Dinleme yöntemleri

  • Mesajı kendi sözcüklerinizle tekrar edin,  “sana çok kızgınım” dediğinde “bana çok kızgın olduğunu biliyorum” gibi…Böylece onun anladığınızı hissettirmiş olursunuz.  Çocukların öfke durumlarında da işe yarar.  (ben yapmaya çalıssam da her zaman işe yaramayabiliyor tabi 🙂 )
  • Beden dilinizle onu dinlediğinizi hissettirin,  göz teması kurun.
  • Konuşan kişinin (ya da çocuğunuzun) duygularını anladığınızı belirtin. Anlaşılmak, birçok krizi baştan önleyebilecek bir durum. (bazen bizde işe yarıyor 😉 )
  • Onu dinlerken, kendisini ifade etmesini kolaylaştıracak açık uçlu sorular sorun. “ne gibi”, “ne zaman”, “nasıl”  şeklinde…
  • Özellikle kriz anlarında uygulamaya çalışın.

Başkalarının alanına girerek “sen”  yargısı ile konuşmaya başlamak, karşımızdaki çocukta ya da yetişkinde, kendisini savunma ihtiyacı ve direnç doğurur.  İletişim kurarken, mümkün olduğunca suçlama ya da yargılardan kaçınmak gerekir.Örneğin, düşük not alan çocuğa “sınavda yapamamışsın, zayıf not almışsın”  yerine “sınav notunun düşük olduğunu görüyorum, neden olduğunu anlatabilir misin? ” diyerek yargılamaktan çok çözüme odaklı iletişime geçmek daha faydalı olacaktır.  (inşallah becerebilirim böyle davranmayı, söz veriyorum deneyeceğim 🙂 )

İma etmek, toplumca çok sık yaptığımız bir davranış biçimi (itiraf edelim, imaya maruz kaldıkça biz de sinir oluyoruz 🙂 ) İma etmek yerine, durumu objektif olarak tanımlamak, iletişimi kuvvetlendirir. (Çocuklara da yapmayın sonra ters etki yapıyor 😉 )

İma etmeden derdimizi anlatabilmek için, o durumun bizde yarattığı somut etkiyi anlatmak gerekir. (biliyorum böyle söyleyince uzun cümleler kurmak gerekiyor ama ne yapalım özellikle çocuk yetiştirirken dikkat etmek lazım 🙂 )

Empati yapmanın işe yaramadığı durumda motivasyonumuz düşmeye başlıyor, peki bu durumda ne yapmalıyız ?

Bizim için iletişime geçtiğimiz kişi mi önemli, yoksa onun takdir etmediğimiz bir özelliği mi ?  Eğer hayatımızdaki kişi, bizim için vazgeçilmez ise,  (hangi çocuk bizim için vazgeçilebilir ki?), beklenti çıtamızı daha gerçekçi seviyeye indirmemiz gerekiyor.  (Çocuğun yaramaz ise, uykusuz ise, hareketli ise, yemek yemiyor ise bu durumu kabullenip, şartları ona uygun olacak şekilde hazırlamak ya da olduğu kadarıyla yetinmek gibi…)  Ya da bize sıkıntı yaratacak iş ya da kişiden vazgeçmek gerekiyor.  (Size daha büyük zarar vereceğiniz anladığınız sevgilinizden zor da olsa vazgeçmek gibi)…

Son olarak, İLGİ gösterin… Eşinize, çocuğunuza, gerçekten içten, -mış gibi yapmadan ilgi gösterin, bunu ona BELLİ edin.  Özellikle çocuklarda gösterilen ilginin ve başarılan işlerin takdir görmesinin ne kadar önemli olduğunu apaçık görebiliyoruz.  Takdir edilmek, beğenilmek, övgü dolu sözler duymak bir bebekten bir yaşlıya kadar herkesin HAKKIdır. Küçük demeyin, TEŞEKKÜR edin, LÜTFEN deyin….Çocuk ne görürse onu uygular diye boşuna söylemiyorlar, hele ki onlar bizleri TAKLİT etmeye bu kadar hevesli, bu kadar hazır iken… OLUMSUZ ilgi değil, OLUMLU ilgi gösterin diyor eğitmenimiz ki çocuk ileride, hata yapmaktan korkan, özgüveni düşük bir birey olarak yetişmesin.  

Eğitimi şu sözlerle sonlandırmıştık ki ben de yazıyı aynı şekilde bitireyim…

Duygusal zekası yüksek insanlar, krizleri fırsata çeviren, mutluluğu dışsal nedenlere bağlamaktan çok içeride arayan insanlardır…. Marifetse, kriz dönemlerinde ayakta durabilmektir…