Oyuncak dükkanına, ahşap oyuncak bakmaya gittiğim bir zamanda -evet tam da o anda- kafama dank etmiş bir mevzu idi.

Ahşap blok, puzzle derken rafların arasında dolaşıyordum.

Genelde iş zamanı kısıtlı bir öğlen yemeği arasına denk geliyordu oyuncakçı ziyaretim; bu nedenle hızlı hareket etmem lazımdı.

Rafların arasında hızlıca, topuklarım -pardon da ben topluklu giymem ki, babet diyelim- totoma vura vura oyuncak ararken,  birden hızlıca durdum.

Hayır, tabi ki hayatımda ilk kez oyuncak görmüyordum, Yeni Dünya’yı da keşfetmiyorum tatlı kız ama bak ne diyeceğim… İnsan bazı şeyleri de yeni yeni farkediyor.

Ütü, yemek, temizlik, dikiş işlerini ait tüm parçaların neredeyse birebir kopyaları pembe renkle karşımda duruyordu.

Hatta bazı markaların küçük boyutlarda aynı modelleri mevcuttu.

Pembe renkte ütü, pembe süpürge, pembe blender, pembe tava tencere…

Daha da ilgi çekici olanı, bir de bu oyuncak kutuların kartonlarının üzerinde sadece minik kız resimleri olmasıydı.

Hani renklere bu kadar takılmayalım diye düşünsek, bu defa da resimle anlatılmak istenenden kaçışımız yok.

Sadece kızlar için değil, az ötedeki raflara doğru ilerlerseniz bu defa da karşınıza; tamirhane, otopark, inşaat malzemeleri gibi oyuncaklar için de kutuların üzerinde yalnızca erkek resimleri çıkıyordu.

Evet sevgili oğlum,

Sen ileride büyüdüğünde elini ev işlerine sürmeyeceksin, çünkü senin görevin araba kullanmak, kuvvet gerektirdiği düşünülen işlerde çalışmak, evini ve arabanı tamir etmektir.  Süpürmek mi, sen şaşırdın galiba, o kızların görevi…

Sen canım kızım,

Senin özlük işlerin arasında da yemek yapmak, bulaşık yıkamak, evi süpürmek ve dahi ütü yapmak gelmektedir.

Yoksa, sen elinin hamuruyla tamir işlerine girişmeyi mi düşünüyordun? Cık cık…Bak hamur tahtan ve oklavan da az ötede duruyor, hadi bakalım…

***

Velhasıl genetik kodlanışımızla adeta yarışan bir sosyal kodlanma ve konumlandırma ile henüz çocukluk evresinde tanışıyoruz.

İleride bu kodlanma ile şekillenen çocuklarımız, kendilerinin payına düşmüş kati rolleri yaşayarak büyüyüveriyorlar.  Herkesin görevi neredeyse net ve birbirinin alanına müdahale ettiklerinde tepkisel ya da alaycı bakışlarla karşılaşıyorlar.

Amaaann tüm bunlara oyuncak mı sebep olacak demeyin…Oyunlar, çocukların sadece eğlence ile geçirdikleri anlardan ibaret olmaktan çıkıp, onları gelecekteki hayatlarına hazırlayan birer aktivite oluyor.

Onlar hayatı oyuncakla ya da oyuncaksız, oynayarak öğreniyorlar.

***

Durum böyle iken, ileride gördüğümüz manzaranın; ev işlerinden hiç anlamayan, ailesine yardım etmeyen, koskoca annesi kan – ter işinde ev işi yaparken sadece seyreden, evinde uzakta okumaya gittiğinde adeta perişanlık çeken erkekler olmasını yadırgayabilir miyiz?

Ev işlerine, ailesine yardımcı olabilecek bir eş / baba olma yükümlülüğünü  daha “yaş iken eğildiği” çağlarda elinden almıyor muyuz?

Karısı, kız arkadaşı, annesi ile onlarla birlikte görev almanın bir lütuf değil, bir iş bölümü olması gerektiğini nasıl anlatacağız?

Bayanlar yüzde kaçımız biliyoruz basit tamirat işlerini ya da arabamız bozladuğunda en azından ne yapmamız gerektiğini?

Yollarda gördüğümüz bayan şöfor sayısı niye bu kadar az olabilir?

***

Çünkü hepimize ufak çağlardan itibaren  hafiften empoze edilmiş görevler var.

Kızlar bebek sallar, erkekler tamir yapar gibilerinden ufak ufak hayatımıza girmiş öyle şeyler işte…

***

Konuyu biraz da “fıtrat”  açısından bakmaya çalıştığımda,  ılımlı olarak kız – erkek fizyolojisinin ve yetilerinin elbette farklılık getirebileceğini anlamaya çalışıyorum.

Lakin hiç değilse,  şu oyuncakları pembe – mavi diye ayırmasak?

Çocuklarımızın birer cinsiyeti var evet, ama oyuncakların cinsiyeti olmamalı…

Bir kız çocuk da arabayla oynayabileceği gibi, bir erkek çocuğu da pekala tava tencerelerle oynayamaz mı?

***

Resimdeki turuncu pişirme seti, 30 seneye yaklaşan mazisi ile gönlüme taht kuran; geçen aylarda oğlumla birlikte oynadığımız, bana çorba pişirdiği, beni masasında misafir ettiği bir takımdır.

Nasıl sizce de turuncu hoş olmamış mı?

***