karne

Nihayet geldi o meşhur karne günü.  Ben öğrenciyken, heyecan ve endişeli bir bekleyiş sonrası, isimlerimiz okundukça öğretmenimizden karnelerimizi teslim alırdık. Alır almaz, her bir arkadaşımızın yüzünde, aldığı notlara göre ayrı bir yüz ifadesi olurdu. Kimi alınca, eliyle havaya bir yumruk sallar  “oleyyy be, matematik 5 gelmiş” diye sevinir, kimi ise sanki görünmez olmak istercesine, yavaş yavaş sınıfın kenarına doğru üzgünce süzülüverirdi. Bazıları grupça toplanır, karnelerindeki notları karşılaştırır,  her bir notun kritiğini yapardı. Kimi, son sınavından aldığı 2 puandan dolayı 5’i kaçırdığına üzülüp öğretmenine sızlanır, kimisi de hiç beklemediği kanaat notu karşısında sevinçten deliye dönerdi. Takdirler, teşekkürler, karnelerin yanına sıkıştırılıp evin yolu tutulurdu. Anne-baba okulda ise tam karneler verildiği esnada, evde ise heyecanlı bir bekleyişle yavruların karne notlarını görmeyi dört gözle beklerdi.

Hazır bugün gelmişken, defalarca karne dönemi geçirmiş, eski bir öğrenci olarak ben de, karneyi gördükten sonra verdikleri tepkilere göre gözlemlediğim velileri aktarayım dedim madde madde:

  • “Aferin benim akıllı evladıma”: Çocuklarının başarılarıyla övünmekten haz duyarlar, genel olarak her dönem eve takdir getirilmesine alışkındırlar. Alınan yüksek notlara hem çok sevinirler, hem de bu sevinci eş, dost, akraba ile paylaşmak için sabırsızlanırlar.
  • “Hımmm, neyse bu sefer böyle olsun da” : Karnedeki bir ya da bir kaç zayıftan dolayı hayal kırıklığına uğraşmışsalar da, çocuklarını da pek üzmek istemezler. Nasıl olsa bir dahaki dönem ya da seneye kırıkları düzeltecektir, emindirler.
  • “Senden daha yüksek alan var mı?”: Tüm karne 5’le dolu olup, bir tane 4’ü olsa, yine de yaranamaz çocuk. Ondan daha iyi notlar alan birisi olup olmadığı merak edilir veli tarafından. Hatta tüm dersleri 5 bile getirse, ondan başka aynı karneye sahip kaç kişi olduğunu merak eder. Çocuk ne yapsa yetmez…
  • “Sen buna karne mi diyorsun”: Notları düşük geldiyse vay haline, işte en fenası budur. Önce azarlama, sonra öğüt verme, gerektiğinde bilmemkimin notları yüksek oğlu/kızı ile kıyaslama aşaması ile devam eder bu süreç. Bir daha bu notlar görülmeyecek, o çok istediği bisiklet alınmayacak, yaz tatilinde oturup ders çalışılacaktır, o kadar!!
  • “Canın sağolsun yavrum, her şey karne demek değil” : İdealde beklenen, özlenen velidir işte. Okul yaşamında yüksek not almak kadar düşük notların da alınabileceğinin bilincinde olan,  başarının sadece dönem sonlarında verilen notlarla ölçülmeyeceğini özümsemiş kişidir.

Evladının başarılı olduğu yanları olduğunu gayet iyi bilen ve onu mutlu olması için yüreklendirendir.

Benim henüz okul çağında bir evladım yok ancak, okul çağına erişip, karne zamanı gelen annelere benim de söylemek istediklerim var naçizane.

Lütfen kendi hırslarımızı, başarmak isteyip başaramadıklarımızı, beklentilerimizi onların karnelerinde aramayalım. Öğrenci olan onlar, düşük not da onların, yükseği de… Onlar biz değiller…

İnsanlarda olduğu gibi çocukların da belirli alanlarda yetenekleri, ilgileri ve becerileri mevcuttur. Her çocuğun tüm derslerde aynı derecede başarılı olması şeklinde bir beklentiye kendimizi sokmayalım. Kiminin matematik zekâsı çok iyiyken, tarihte aynı başarıyı gösteremeyebilir. Resimden keyif alan bir çocuktan, tüm derslerinin çok iyi olmasını beklemek o çocuğa haksız yere yüklenmek olmaz mı?

Karnesinde zayıflar var diye bağırmayalım, isteklerinden mahrum bırakarak onları tehdit etmeyelim, ceza vermeyelim. Hele hele ki fiziksel şiddetin hiçbir türlü mazereti olmamalı …

Başka çocuklarla onları kıyaslayamayalım, siz sürekli iş yerinde ya da farklı bir alanda başkalarıyla kıyaslansanız bu hoşunuza gider mi?

Aksine, onları gösterdikleri çabalarından dolayı takdir edelim, daha iyisini yapabilmek için onlara destek olalım. Başarısızlıklarına değil, başarılarına odaklanalım. Zayıf oldukları alanda ilerlemek için gerekli olan yardımı sonuna kadar yapalım. Sadece yüksek not değil, bu uğurda gösterilen çabaları için de verelim hediyelerimizi. “Karne hediyesi” olmasın adı… Elleri titreyerek, gözleri korku dolu uzatmasınlar bize karnelerini. Aileleri olarak her zaman arkalarında olduklarımızı bilsinler. Kendisini anne babasına ispatlamaya adayan, yüksek not alarak onların gözüne girebileceğine, ancak bu şekilde sevgi ve takdir görebileceğini düşünen o kadar çocuk var ki… Çok üzücü değil mi bu durum?

Her karne günü sonrası, zayıf notlarını ailesine göstermekten korktuğu için canına kıyan o güzelim yavruları düşündükçe içim burulur… Onların hayatından daha mı değerliydi karnesi? Evladın olmadığı bir dünyada başarısının ya da başarısızlığının ne anlamı var?

Kırık bir not, kırık bir çocuğun kalbinden evlâdır bence…

Yazımı eminim birçoğumuzun da izlediği  “Hababam Sınıfı” serisinin meşhur veli toplantısı sahnesi ile sonlandırmak istiyorum… Hani Mahmut Hoca’nın o sene karneleri çocuklara değil de velilere dağıttığı sahne…

Karne alan çocuklarımıza, çocukluklarını doya doya yaşayacakları, huzurlu ve keyifli bir tatil diliyorum.