İki dudağımın arasına yerleşen beş vakit duamdı normal doğum yapabilmek…
Bebeğimin ve benim sağlığımızı tehlikeye atmayacak olduktan sonra doğumun normal ve seyrinde gelişmesini çok istiyordum.
Bu kadar çok istemek için kendimce sebeplerim vardı:
Öncelikle, Allah’ın bize bahşettiği anne olma lütfuna, insanlığın varoluşundan beri erilen şekliyle varmak istiyordum. Doğal olan doğum tecrübesini yaşamak istiyordum.
Ayrıca, normal doğum hem anne hem de bebek için – eğer anne ve bebek yönünden normal doğuma izin vermeyecek ölçüde bir sağlık problemi yoksa- en sağlıklı doğum şekliydi. Kendimi bu sağlıklı yöntemden bilerek mahrum etmek istemiyordum.
Yıllar önce geçirdiğim bir ameliyat yüzünden, ameliyat sonrasının zor bir süreç olduğunu tecrübe etmiştim. Doğum sonrası çabuk toparlanacak şekilde ve vücudumda zaten var olan dikiş izlerime bir dikiş izi daha eklemeden bu süreci geçirmek istiyordum.
Daha önce doğum yapmamış olmama rağmen, normal doğum anının çok mucizevi bir an olduğunu düşünüyordum. Ki öyle de oldu benim için!
Bu nedenle, normal doğum bana olması gerekenden fazla endişelenecek bir hadise olarak görünmüyordu.
Bu korkmadığım anlamına gelmiyordu elbette. Yaşayacağım acıları tahmin edemesem de kaçınılmaz olanı yaşamak elbette ürkütüyordu ama beni normal doğum yapmaktan vazgeçirecek kadar yoğun değildi.
**
Doktoruma güveniyor ve gerekli olmayacaksa sezaryen doğumu gerçekleştirmeyecek oluşuna inanıyordum. Daha doğrusu, aylarca birlikte devam ettirdiğimiz bu sürece bakarak böyle umutlanıyordum.
Hamileliğim risk içermeyen, rahat diyebileceğim bir hamilelikti. Son haftalarda yapılan muayenelerde normal doğumu kısıtlayacak bir durumum olmadığı anlaşılmıştı. Bebek de olması gereken pozisyonda konumlanmıştı. Önceden planlanması gerekecek bir sezaryen durumum yoktu ve doktorum aksi bir durum yok ise normal doğum yapmayı ne kadar arzu ettiğimi biliyordu.
**
Ben de normal doğumu nispeten kolaylaştırabilecek aktiviteleri – elbette doktoruma danışarak- yapmaya çalışıyordum. Hamileliğimde yüzüyor ve hamile pilatesi yapıyordum. Özellikle hamilelikte nefes alma egzersizlerini doğumu beklerken bile yaptığımda bana olan faydasını anlamıştım.
Doğum sayılı günler kala gittiğim kontrolde, sancıların hastaneye gelmemizi gerektiren sıklığını doktora sorduğumda 10 dakika cevabını almıştım.
Son birkaç hafta bir görünüp bir kaybolan hafif sancılarım oluyordu. Lakin hastaneye gitmeye değecek sancılar değildi, çünkü bir sancı sonrası üç-dört gün hiçbir şey hissetmiyordum.
**
Nihayet…
21 Temmuz sabahında, ritmik sancılar gelmeye başlamıştı. Gecenin ilk saatlerinde düzensiz gelen sancılar aralarda uyumama müsaade ediyordu. Sabaha doğru sancılar daha ritmik hale gelmeye başladı.
Bendeki saflığa bakın ki eşime “sen istersen işe git, ben acil bir durum olursa sana haber veririm” diyordum. Sanki iş kaçıyormuş gibi, tek başıma hastaneye gitmeyi düşünmeyi hormonlara bağlıyorum ya neyse.
Eşim tabii ki benimle geleceğini söylemişti ve biz, doktorumun ilk randevu saatinde sabah erkenden hastanenin yolunu tutmuştuk.
Doktorun kapısının önünde asistanına “sanırım sancım var” deyince kız benden endişeli şekilde, bir sürü hastanın içinde bana öncelik tanıyarak beni hemen doktorun odasına aldı.
Bundan bir hafta öncesinden doktorun, henüz doğuma zaman olduğu ve herhangi bir işaret göremediğini söylemesine rağmen, doğum anı düşündüğümüzden de öne gelmişti.
İyi ki de doktorun tahmin ettiği zamanda doğum olmadı çünkü o hafta Ramazan bayramı haftasıydı ve doktorum izinli olacak, yerine güvendiği bir başka doktoru bırakacaktı. Aylarca birlikte takip ettiğimiz sürecin doğum anını, bir başka doktora emanet etmek istemiyordum ve olaylar gönlüme göre işlediği için mutluydum.
Doktor kısa bir muayene sonrası doğum sürecinin başladığını ve hemen hastaneye yatış yapmam gerektiğini söyledi. Eşim yatış işlemlerini halletti ve çok kısa bir süre sonra odaya alındık.
Ben odada yatağıma uzanıyordum ki, hemşirelerden birisi gelip sancılarımı yatarak değil, ayakta hatta gezinerek geçirmemi söyledi. Bebeğin başının doğum kanalına yerleşmesini ve sancı sürecini kolaylaştıracağını anlattı.
Ben de koridorda seri halde turlar atmaya başladım. Bu esnada annelere telefonla haber uçurulmuş bile. Annem, ana yüreği endişesiyle hiç de beklemediği bir duruma şaşırmış halde soluğu hastanede almıştı.
Ben, annem ve eşimi dışarı göndererek doğum odası için yaptığımız ufak tefek hazırlıkları evden alıp hastane odasına getirmelerini istemiştim. Olur mu, tabi ki o süsler olmadan doğurmam…
Onlar gittiği zaman aniden doğum yapmamak için de dualar ediyordum.
Bir yandan da en yakın arkadaşıma “Hastanedeyim, sancılarım sıklaştı hımm, galiba doğuruyorum” minvalinde bir mesaj yazmıştım, sanki her gün doğuruyormuşum ve bu çok olağanmış gibi.
O da beni telefonla arayarak yazlıktan döneceklerini söylemişti ve o gece beş aylık bebesini benim için bırakıp gelmişti… Hiç unutamam, canımdır.
**
Öğleden sonra sancılarımın sıklığı da şiddeti de artmaya başlamıştı.
Bir ara içimden bağırmak geldiyse de hemşire “bağırmadan sakin geçirmeye çalış sancılarını, daha çok faydasını görürsün”, demişti.
Çok haklıymış…
Daha güzel zamanları yazacağım heyecanlı doğum hadisesine devam edeceğim…
Foto: http://tr.freeimages.com/
[…] önceki gün yayımlanan yazının kaldığı yerinden doğum hikayesine devam […]