Anne olmanın keyfini anlatmak için cümlelerin yetmeyeceği konusunda genelde hemfikiriz, değil mi? Kucağımıza ve hayatımıza en miniğinden bir mucize dokunuveriyor. İçgüdüsel olarak, biz ve zamana yarışır hormonlarımız içten içe hep bugünü bekliyordu. Eğer ilk kez anne olmuşsak, bizi sonrasında nasıl bir yaşamı beklediğini henüz tecrübe etmemişiz demektir. Hoş geldin yeni hayat, güle güle eski günler…
Şimdi, bunun aksini iddia edenler olabilir, “benim için hiçbir şey değişmedi, eskiden nasılsam aynen öyleydim, ne kendime bakmaktan vazgeçtim, ne de sosyal hayatımdan” diyebilirler. Saygı duyuyorum tabii ama “hiçbir şey değişmedi” kısmına katılamıyorum, -oysaki katılmayı ne kadar isterdim- en azından koşullar benim için bu şekilde değil… Biliyorum ki çoğu anne için de…
Anne olmadan önce gündelik hayatıma dair anların, şimdi nasıl da “lüks” haline geldiğini idrak ediyorum. Zaten önceki zamanı da artık pek hatırlamıyorum, sanki ben değil de bir başkasıydı onları yaşayan…
Misal akşam işten eve gelince, bacaklarımı uzatır, hiçbir şeyle ilgilenmeden yarım saat kadar tembellik yapardım. Uzun uzun kitap okurdum bir fincan çay eşliğinde.
Eşimle daha çok kaliteli zaman geçirirdim, -bu kaliteli zaman kavramı artık ikimiz için de çocuğa yönelmiş durumda-. O zaman hissettiğim tek yorgunluk tüm gün işte olmaktan olsa gerek, akşamı dışarı geçirebilmek için enerjim de oluyordu. Çoğu kez evde olsam dahi, en keyif aldığım yabancı dizileri saatlerce seyredebiliyordum.
Çocuklu halde yapmanın mümkün olmayacağı; sinemaya gitmek, bowling oynamak, sergi gezmek gibi aktiviteleri sık sık yapabiliyordum. Arkadaşlarımızla daha sık ve zaman, mekân gözetmeksizin görüşebiliyorduk.
Seyahatleri planlarken, bol yürüyüşlü, çok gezmeli, sabah erken kalkmalı, gece geç yatmalı, yurtiçi, yurtdışı, hiç fark etmez her türlü plan programı ayarlayabiliyordum. Bir sahil kenarında isem, şezlongda hiç kalkmadan miskinlik yapabiliyordum.
Evde ya da dışarıda olsun, yemeğimi daha sakin yiyebiliyordum.
Uzun uzun duş dahi yapabiliyordum, -Anne değilsen bunu anlamak çok zor-
Bugünkü durumla abartılı bir fark olmasa da, kişisel bakımım, saçım, makyajımla daha çok ilgilenebiliyordum. Evden dışarı çıkarken, rahat rahat hazırlanabiliyordum.
Kısaca hayatı daha sakin yaşıyordum diyebilirim.
En tatlısını en sona sakladım, bu kelimeyi aradığını biliyorum… UYKU… Çok da uzatmaya gerek yok, bu hikâyeyi herkes biliyor zaten… Dilediğin saatte yatıp, gece saat başı uyandırılmadan, sabah uykunu aldığın vakit uyanmaktan bahsediyorum… Tüm gün uykusuz gezmekten korkup da gece geç yatma keyfini yapamamaktan…
İyi de bunların hiçbirisini çocuklu iken de yapmıyor muyum? Yapıyorum tabi, ama eskisi kadar sık değil, plansız hiç değil…
Misal kitap okuyorum ama iki sayfa… Genelde oğlan uyuduktan sonra, gece bendeniz sızmadan hemen önceki on dakika aralığında…
Çay da içiyorum… Çoğu kez fincanın dibini görmeden… Yarısını içebilirsem şanslıyım, genelde ilk yudumla oğlumun beynine giden kızılötesi uyaranlar sayesinde uyanması neticesinde olduğu gibi bırakıyorum. Soğuk çayı da çokça içmişliğim vardır… Olur da misafirlikteysek ve çayımı tazelemek isterlerse “gerek yok ben soğuk da içiyorum” diyorum ve içiyorum da…
Sinemaya gidiyoruz, yani 3-4 kez gittik, annem sağ olsun, hakkını yemeyeyim, biz eşimle dışarı çıkabilelim diye kendisi dahi biz söylemeden teklif etmiştir. Bir elin parmaklarını geçmez tabi…
Arkadaşlarla görüşmek de şu şekilde… Dışarı çıkmak, bizim için çok zor bir konu; zira hareketli bir çocukla dışarıda, hele ki bir kafede oturmak gibi sabit bir etkinliğe katılmak ziyadesiyle zor, hatta bebeklikten çocukluğa geçtikçe imkânsızlaştı diyebilirim. Mutlaka benim ya da eşimin onun peşinden koşması gerekiyor, işte bu şartlarda arkadaşlarla görüşmeleri de epey azalttık. Buradan çocuklu çocuksuz ailelere duyurumdur… Çocuklu aile için en iyi gezme, ev gezmesidir.
Tatile de çıktık hem de gezerek yaptığımız tatillerdi ki tatil konusu için şuraya bir destan bırakabilirdim ama özet geçiyorum… Çocuklu bir tatil ile çocuksuz tatil arasındaki benzerlik, siyahla beyaz arasındaki benzerlik gibi benim için… Seyahat dediğinin amacı dinlenmek ise, çocuklu tatil adeta sporcuların kampa girmesi gibi… Enerji, tempo ve yoğun mesai istiyor… Özellikle çekirdek aile olarak tatile çıktığımız için, eşimle tatilin herhangi bir bölümünü aynı anda paylaştığımız bir zaman dilimi yok denebilir. İleride çocuğun büyüyeceği zaman, hep birlikte daha rahat tatil yapılabileceği temennisiyle kapanışı yapıyoruz.
Evden dışarı çıkmak konusunda şöyle diyebilirim, genelde başıma gelen şu oluyor. Çocuğun çantası hazır ve apar topar ağlaya zırlaya üstümüzü giyindiğimize göre tam kapıdan çıkmaya hazırım diye düşünüyorum… Eyvah, saçım sabahtan kalktığım halde duruyor, hayalet gibiyim… Artık çıkmak için isyan çıkaran bir çocuğa karşı yenik düştüğümden içinde bulunduğum durumu önemsemeden kendimi yaka paça dışarı atıyorum… Her zaman böyle değilim ama aynaya bile bakmadan çıktığım az değildir…
Anlattıklarımdan şikâyet ettiğim ya da bu durumdan mutsuz olduğum çıkmasın, elbette ki öyle değil. Dünyanın –bana göre- en tatlı varlığına sahip olduğum için şükrediyorum. Anne olduğum için her gün daha mutlu hissediyorum, oğlumu içimden taşan bir sevgiyle seviyorum. Sadece bu, anne olmadan önce özgürce yaşadığım bazı şeyleri özlemediğim anlamına gelmiyor. Yine de pişman mısın geriye dönmek ister misin deseler asla derim, artık onun olmadığı bir hayatı tercih edemem.
Lakin gel de sen söyle, uykuyu da mı özlemeyeyim?
Harika bir anlatim. Tam da yaşadıklarimin aynisi.Sizi yeni takip ediyorum, sanirim tek çocuk bahsettiginiz ben 3.5 ve 1.5 yaslarinda iki minikleyim.Dedikleriniz iki katina çikiyor
Çok teşekkürler, sayfama hoşgeliniz o zaman 😉 Evet bir tane oğlum var.Haklısınız iki yavru olunca, dediklerimiz katlanıyordur 🙂